9 Kasım 2012 Cuma

Amedeo Avogadro

Amedeo Avogadro Biyografisi


avogado Amedeo Avogadro

amedeo avogadro


 Lise yıllarında fizik ve kimya okumuş olan herkes Amedeo Avogadro ’nun adını bilir. Zira o, “aynı basınç ve sıcaklıkta, eşit hacimdeki gazlar eşit sayıda molekül içerir” şeklinde özetlenebilecek olan “Avogadro Yasası”nı keşfeden ve bir gramda bulunan molekül sayısını ifade eden 6.0248 X10^23 rakamını yani “Avogadro Sayısı” nı bulan kişidir.1776 yılında, İtalya’nın Torino Kenti’nde doğan ünlü fizik ve kimya bilim adamı Amedeo Avogadro, aile geleneğini sürdürerek önce hukuk ve felsefe öğrenimi yaptı; 1789’da felsefe, 1792’de hukuk felsefesi diplomasını, birkaç yıl sonra da din hukukundan doktarasını aldı. Fakat çok geçmeden doğa bilimlerine ve fen bilimlerine duyduğu ilgi onu yoğun bir kendi kendine eğitim faaliyeti yapmaya yöneltti.


Amadeo Avogadro Çalışmaları


  1800-1805 yılları arasında matematik ve fizik okudu. Bu sayede 1809’da Vercelli Kraliyet Koleji’nde matematik ve fizik eğitmenliği yapan Amedeo Avogadro, 1821’de Torino Üniversitesi’nde yüksek fizik profesörü oldu. Donna Felicita Mezzi ile evliliğinden altı çocuğu oldu. Amedeo Avogadro, kendinden iki yıl önce gazların bileşimi hakkında bazı önemli kanunları bulan Gay Lussac’ın çalışmalarından yararlandı ve Lussac Kanunları’nı molekül teorisine uyguladı. Atom ile molekül arasındaki ayrımı da ilk kez farkeden ve buna işaret eden Avogadro, 1856’da öldüğünde fizik ve kimya bilimlerine ve özellikle de Molekül Teorisi’ne yaşamsal önemde katkılarda bulunmuştu.Ünlü İtalyan bilim adamı Amedeo Avogadro, 80 yaşında dünyaya gözlerini yumduğunda bilim dünyası, onun bilimsel katkılarının büyük öneminin farkına henüz varmamıştı. Onun bilimsel katkılarının büyüklüğünü ortaya çıkarmak bir başka İtalyan kimyacısı olan Cannizzaro’ya düştü.

1860 yılında yapılan bir bilimsel toplantının ardından, Avogadro’nun kimya alanında oynadığı büyük rol, tüm bilim dünyası tarafından kabul edildi. Avogadro’nun kendi adıyla anılan yasa ve sayı olmasaydı, kimya ve fiziğin bugünkü gelişkinlik düzeyine ulaşması düşünelemezdi. En önemli yapıtı; “Cisimlerin Temel Moleküllerinin Bağıl Kütlelerini ve Bileşimlere Katılma Oranlarını Belirleme Yöntemi Üzerine Bir Deneme”dir.





Amedeo Avogadro, Torino, İtalya’da, köklü ve asil bir aile olan Piedmont ailesinin bir üyesi olarak dünyaya geldi. 20 yaşında, kilise eğitimi bitirip çalışmaya başladı. Ancak kısa bir süre sonra kendini fizik ve matematik alanındaki çalışmalara adadı. 1809′da bu dalları, Vercelli’deki bir lisede (liceo) öğretmeye başladı.


1820′de, Turin Üniversitesi’nde fizik profesörü oldu. 1821′deki Sardinia Kralı’na karşı olan ayaklanmalarda aktif rol aldı. Bunun sonucu olarak da 1823′te üniversitedeki görevinden alındı. Ancak Avogadro’nun da sahip olduğu fikirler zamanla – Savoy krallarının da katkılarıyla – daha kabullenilir oldu ve 1848′de Charles Albert, modern anayasayı açıklayınca Avogadro Turin’deki görevine geri getirildi. 20 yıl daha burda profesörlüğe devam etti.


Çok düzgün ve dinine uygun bir hayat sürmüşe benzeyen Avogadro ‘nun özel hayatı ve politik yaşamı hakkında çok az şey bilinmektedir. Felicita Mazzé’yle evliydi ve altı çocukları oldu. Bazı tarihi çalışmalar, Sardinya’da, Charles Albert’ın modern anayasasıyla son anda önlenen bir ayaklanmayı maddi açıdan desteklediğini savunmaktadır. Ancak bu konuda çok az bilgi olduğundan, iddialar ancak kuşku olarak kalmıştır. Avogadro, istatistik, meteoroloji ve ölçü sistemlerinde önemli rollar oynamıştır. Aynı zamanda Halk Bilgilendirilmesi Kraliyet Üstün Konseyi’nin de bir üyesiydi.


Avogadro ‘nun molarite ve moleküler ağırlık konusundaki çalışmalarının anısına, bir mol, Avogadro sayısı olarak adlandırılmıştır. Bunun değeri yaklaşık olarak 6.02214199 × 1023′tür. Johann Josef Loschmidt, Avogadro sayısını ilk hesaplayandır ki, sabit, hala Loschmidt sayısı olarak da anılır. Avogadro sayısı, genellikle kimyasal tepkimelerinin sonuçlarını ölçmede kullanılır ve kimyagerlerin, maddelerin tam olarak hangi oranda tepkimede bulunduklarını belirlemelerine yardımcı olur.


Vercelli’de kaldığı dönemde, defterine şöyle bir not düşmüştü.


aynı hacimdeki gazlar, aynı sıcaklık ve basınç sağlandığı halde, aynı sayıda moleküle sahiptirler

Bu not kimyanın geleceği için çok önemliydi; çünkü bugün Avogadro yasası olarak adlandırdığımız yasa bu hipotezi öne sürer.


Bu notu, De Lamétherie’nin Journal de Physique, de Chimie et d’Histoire naturelle’e (Fizik, Kimya ve Doğa Tarihi Dergisi) yolladı ve 14 Temmuz, 1811′de, Essai d’une manière de déterminer les masses relatives des molecules élémentaires des corps, et les proportions selon lesquelles elles entrent dans ces combinaisons (Ana moleküllerin göreceli kütlelerini ve tepkimeye girdikleri oranları belirlemeye dair bir deneme) başlığıyla yayınlandı.


Avogadro yasasına göre, değişik gazların aynı hacimlerinin kütlelerinin arasındaki ilişki, aralarındaki moleküler ağırlık farklarıyla doğrudan ilişkiliydi. Bu nedenle de değişik moleküler ağırlıkların gaz örneklerinin kütlelerinden hesaplanabileceğini söylemiştir.


Amedeo Avogadro, bu fikrini, Joseph Louis Gay-Lussac’ın 1808′te yayınladığı yasasının ardından öne sürmüştür. Avogadro’nun en zorlandığı şey, zamanın bilimadamlarının, atomlar ve moleküller hakkındaki kesin fikirlerinin tam oluşmamasıydı. Nitekim ki Avogadro’nun en büyük katkılarından biri, molekülle atom kavramlarını birbirinden ayırmada basit parçaların da moleküllerden oluştuğunu ve bunların atomlardan oluşabileceğini göstermesidir. Mesela, John Dalton bu olasılığı göz önünde bulundurmamıştır. Avogadro, aslında “atom” kelimesini kullanmamıştır; çünkü hem “atom”, hem de “molekül” kelimeleri aynı anlamda kullanılıyordu. Onun yerine, Avogadro, üç çeşit “molekül” olduğunu ve bunlardan birinin de “ana molekül” (bizim kullanımımızla “atom”) olduğunu savunmuştur. Aynı zamanda kütleyle ağırlık kavramlarını ayırmaya özellikle önem vermiştir.


Avogadro, 1814′te, Mémoire sur les masses relatives des molécules des corps simples, ou densités présumées de leur gaz, et sur la constitution de quelques-uns de leur composés, pour servir de suite à l’Essai sur le même sujet, publié dans le Journal de Physique, juillet 1811′u (Fizik Dergisi’nde 1811 Temmuz’unda yayınlanan aynı konudaki bir denemeyle uyuşması için moleküllerin göreceli kütleleri ya da gazların yoğunlukları ve oluşturdukları yapılar üzerine birkaç not) yayınladı.


1821′de, kısa süre arayla iki tane daha yayınladı: Nouvelles considérations sur la théorie des proportions déterminées dans les combinaisons, et sur la détermination des masses des molécules des corps (Tepkimelerdeki sabit oranlar teorisi ve molekül kütlelerinin belirlenmesi üzerine yeni değerlendirmeler) ve Mémoire sur la manière de ramener les composès organiques aux lois ordinaires des proportions déterminées (Organik yapıları, belirlenmiş oranlar yasasına göre geri getirme üzerine gözlem). 1841′de, tüm çalışmalarını tamamlayarak, dört cilt halinde, Fisica dei corpi ponderabili, ossia Trattato della costituzione materiale de’ corpi’de bastı.


Bilim dünyası, Avogadro ‘nun teorisine çok önem vermediğinden, teori hemen kabul edilmedi. André-Marie Ampère, üç yıl sonra farklı yöntemlerle aynı sonuçları bulunca da bir şey değişmedi.

Ancak; Charles Frédéric Gerhardt, Auguste Laurent ve Williamson’ın organik kimya üzerinde yaptığı araştırmaların sonucunda teorinin doğrulu test edilebildi.


Ne yazık ki, yapılan bazı deneylerde, bazı anorganik maddeler yasanın dışına çıktı. Bu konudaki kesinlik ancak 1860′ta, Avogadro’nun ölümünden dört yıl sonra yaratıldı; Stanislao Cannizzaro, bu eksepsyonların, bazı gazların moleküllerinin belirli sıcaklıklarda bağlantısızlık yaşamasından kaynaklandığını açıkladı. Ayrıca, Avogadro yasasının sadece moleküler kütlenin değil, atomik kütlenin de bulunmasını sağladığını savundu.


Rudolf Clausius’un kinetik teorisi, Avogadro‘nun yasasını destekleyen başka bir kanıt sundu. Çok süre geçmeden, J. H. van ‘t Hoff’un sıvılarla gazların davranışlarının benzerlikleri üzerine yaptığı çalışmalar, Avogadro’nun kanununu son kez onayladı. O zamandan beri de, Amedeo Avogadro, atomik teorinin babası olarak kabul edilir.




Amedeo Avogadro

6 Kasım 2012 Salı

Antoine Henri Becquerel

Antoine Henri Becquerel Biyografisi


becquerel Antoine Henri Becquerel

Antoine Henri Becquerel


 Fransız fizikçisi Antoine Henri Becquerel 1852 yılında Paris ‘te doğdu ve 1908 yılında öldü. 1877 yılında mühendis, 1892′de Museum d’historie naturelle’e, 1895′te Politeknik okuluna fizik profesörü oldu. Antoine Henri Becquerel 1889′da Institut üyesi oldu.X ışınlarının bulunmasından sonra, Antoine Henri Becquerel bu ışınlara fosforışı olayının arasında bir ilişki bulunup bulunmadığını araştırdı. Böylece 1896′da uranyum tuzlarında radyoaktivite olayını buldu. Bir elektromıknatısça sağlanan manyetik alanda uranyumun saçtığı ışınları tahlil etti ve Antoine Henri Becquerel bu ışınların uranyum atomuna has bir olgu olduğunu ortaya çıkardı.


  Ayrıca bu ışınların uranyumun bütün bileşikleri için geçerli olduğunu saptadı. Antoine Henri Becquerel bunların sonunda uranyuma tutulan gazların iyonlaştığını da o fark etti. Ayrıca manyetik dönerle porlama, fosforışı, kızılötesi tayf üzerinde de çalışmalar yapmıştır.


Becquerel yağmurlu havadan dolayı birkaç gün uranyum tuzlarını güneş ışığına maruz bırakamadı. Siyah kağıda sarılı film ve üstüne konmuş uranyum bileşiği birkaç gün cekmecesinde güneşin doğmasını ve 1 Mart günü, belli bir sebebi olmaksızın, çekmecedeki filmi banyo etti, ve uranyum kristalinin güneş ışığına maruz kalmadığı halde filme iz bıraktığını gördü. Becquerel bunun x ışınlarına benzer görünmez bir ışın olarak tanımladı.


Becquerel’in uranyum tuzlarından çıkan radyoaktiviteyi gözlemlediği film tabakası Antoine Henri Becquerel bulduğu bu sonucu 2 Mart 1896′da kısa bir makale olarak Fransa Bilim Akademisi’ne okudu. Bu olay o tarihten itibaren 1898 yılına kadar Becquerel ışınları olarak adlandırıldı. 1898 de Marie Curie adını daha genel bir isim olan, radyoaktivite ile değiştirdi.


Antoine Henri Becquerel radyoaktiviteyi bulmasının ardından, üç ayrı keşfe daha imza attı. 1899 ve 1900 yılları arası beta parçacıklarının elektrik alan ve manyetik alan içerisinde saptığını gözlemleyerek, beta parçacıklarının İngiliz fizikci J. J. Thomson’un yeni keşfettiği elektronlar ile aynı parçacık olduğunu gösterdi. Bunun yanı sıra yeni hazırlanmış uranyumun belli bir süre sonra kısmen yok olduğuna ve radyoaktiflik kazandığına dikkat çekti. Bu gözlem 1902 yılında Ernest Rutherford ve Frederick Soddy tarafından radyoaktif bozunma olarak adlandırılacaktı. Son olarak 1901 yılında cebinde taşıdığı radyumun vücudunda yanma yarattığını bildirerek sağlık fiziğine ve radyum kanser tedavisine katkıda bulunmuş oldu…


Antoine Henri Becquerel Aldığı ödüller


Birçok onur ödülü ve Fransada ve Dünyadaki çeşitli akademik topluluklara olan üyeliklerine layık görüldü. 1903 yılında Pierre Curie ve Marie Curie ile birlikte radyokativitenin keşfinde oynadığı rolden dolayı Nobel Fizik Ödülü’nü aldı.




Antoine Henri Becquerel

3 Kasım 2012 Cumartesi

Biruni

Biruni Biyografisi


Biruni Biruni

Biruni


Biruni 4 Eylül 973 – 13 Aralık 1048, Fas kökenli İslam bilgini. Türk kökenli olduğunu iddia edenler de olmuştur. Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî dir. Batı dillerinde adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır.


Biruni hastalıkları tedavi konusunda değerli bir uzmandı. Yunan ve Hint tıbbını incelemiş, Sultan Mes’ud’un gözünü tedavi etmişti. Otların hangisinin hangi derde deva ve şifa olduğunu çok iyi bilirdi. Eczacılıkla doktorluğun sınırlarını çizmiş, ilaçların yan etkilerinden bahsetmiştir.


Biruni, Cebir, Geometri ve Coğrafya konularında bile o konuyla ilgili bir âyet zikretmiş, âyette bahsi geçen konunun yorumlarını yapmış, ilimle dini birleştirmiş, fennî ilimlerle ilahî bilgilere daha iyi nüfuz edileceğini söylemiş, ilim öğrenmekten kastın hakkı ve hakikatı bulmak olduğunu dile getirmiş ve “Anlattıklarım arasında gerçek dışı olanlar varsa Allah’a tevbe ederim. Razı olacağı şeylere sarılmak hususunda Allah’tan yardım dilerim. Bâtıl Şeylerden korunmak için de Allah’tan hidayet isterim. İyilik O’nun elindedir!” demiştir.


Hayatı


Yaşadığı çağa damgasını vurup “Biruni Asrı” denmesine sebep olan zekâ harikası bilgin 973 yılında Harizm’in merkezi Kâs’ta doğdu. Esas adı Ebû Reyhan b. Muhammed’dir. Küçük yaşta babasını kaybetti. Annesi onu zor şartlarda, odunsatarak büyüttü. Daha çocuk yaşta araştırmacı bir ruha sahipti. Birçok kOnuyu öğrenmek için çılgınca hırs gösteriyordu. Tahsil çağına girdiğinde Hârizmşahların himayesine alındı ve saray terbiyesiyle yetişmesine özen gösterildi. Bu aileden bilhassa Mansur, Bîrûnî’nin en iyi bir eğitim alması için her imkânı sağladı.


Bu arada İbni Irak ve Abdüssamed b. Hakîm’den de dersler alan bilginimizin öğrenimi uzun sürmedi, daha çok özel çabalarıyla kendisini yetiştirdi. Araştırmacı ruhu, öğrenme hırsı ve sönmeyen azmiyle birleşince 17 yaşında eser vermeye başladı. Fakat Me’mûnîlerin Kâs’ı alıp Hârizmşahları tarihten silmeleriyle Bîrûnî’nin huzuru kaçtı, sıkıntılar başladı ve Kâs’ı terketmek zorunda kaldı. Ancak iki yıl sonra tekrar döndüğünde ünlü bilgin Ebü’lVefâ ile buluşup rasat çalışmaları yaptı.


Daha sonra hükümdar Ebü’lAbbas, sarayında Bîrûnî’ye bir daire tahsis edip, müşavir ve vezir olarak görevlendirdi. Bu durum, hükümdarların ilme duydukları derin saygının göstergesi, bilginimizin de devlet başkanları yanındaki yüksek itibarının belgesiydi.


Gazneli Mahmud Hindistan’ı alınca hocalarıyla Bîrûnî’yi de oraya götürdü. Zira onun yanında da itibarı çok yüksekti. “Bîrûnî, sarayımızın en değerli hazinesidir’derdi. Bu yüzden tedbirli hünkâr, liyakatını bildiği Biruni ‘yiHazine Genel Müdürlüğü’ne tayin etti. O da orada Hint dil ve kültürünü bütünüyle inceledi. Üstün dehasıyla kısa sürede Hintli bilginler üzerinde şaşkınlık ve hayranlık uyandırdı. Kendisine sağlanan siyasî ve ilmî araştırmalarına devam etti. Bir devre adını veren, çağını aşan ilmî hayatının zirvesine erişti. Sultan Mes’ud, kendisine ithaf ettiği Kanunu Mes’ûdî adlı eseri için Bîrûnî’ye bir fil yükü gümüş para vermişse de o, bu hediyeyi almadı.


Son eseri olan Kitabü’sSaydele fi’t Tıb’bı yazdığında 80 yaşını geçmişti. Üstad diye saygıyla yâd edilen yalnız İslâm âleminin değil, tüm dünyada çağının en büyük bilgini olan Bîrûnî, 1051 yılında Gazne’de hayata gözlerini yumdu.


  Kişiliği


Biruni, “Elinden kalem düşmeyen, gözü kitaptan ayrılmayan, iman dolu kalbi tefekkürden dûr olmayan, benzeri her asırda görülmeyen bilginler bilgini bir dâhiydi. Arapça, Farsça, Ibrânîce, Rumca, Süryânice, Yunanca ve Çinçe gibi daha birçok lisan biliyordu. Matematik, Astronomi, Geometri, Fizik, Kimya, Tıp, Eczacılık, Tarih, Coğrafya, Filoloji, Etnoloji, Jeoloji, Dinler ve Mezhepler Tarihi gibi 30 kadar ilim dalında çalışmalar yaptı, eserler verdi.


Onun tabiat ilimleriyle yakından ilgilenmesi, Allah’ın kevnî âyetlerini anlamak, kâinatın yapı ve düzeninden Allah’a ulaşmak, Onu yüceltmek gâyesine yönelikti. Eserlerinde çok defa Kur ân âyetlerine başvurur, onların çeşitli ilimler açısından yorumlanmasını amaçlardı. Kurân’ın belâğat ve i’cazına olan hayranlığını her vesileyle dile getirdi. İlmî kaynaklara dayanma, deney ve tecrübeyle ispat etme şartını ilk defa o ileri sürdü.


İbni Sinâ’yla yaptığı karşılıklı yazışmalarındaki ilmî metod ve yorumları, günümüzde yazılmış gibi tazeliğini halen korumaktadır. Tahkîk ve Kanûnı Mes’ûdî adlı eserleriyle trigonometri konusunda bugünkü ilmî seviyeye tâ o günden, ulaştıgı açıkça görülür. Bu eser astronomi alanında zengin ve ciddî bir araştırma âbidesi olarak tarihe mal olmuştur. İlmiyle dine hizmetten mutluluk duymaktadır.


Gazne’de kıbleyi tam olarak tespit etmesi ve kıblenin tayini için geliştirdiği matematik yöntemi dolayısıyla kıyamet günü Rabb’inden sevap ummaktadır. Ayın, güneşin ve dünyanın hareketleri, güneş tutulması anında ulaşan hadiseler üzerine verdiği bilgi ve yaptığı rasatlarda, çağdaş tespitlere uygun neticeler elde etti. Bu çalışmalarıyla yer ölçüsü ilminin temellerini sekiz asır önce attı. Israrlı çabaları sonunda yerin çapını ölçmeyi başardı. Dünyanın çapının ölçülmesiyle ilgili görüşü, günümüz matematik ölçülerine tıpatıp uymaktadır. Avrupa’da buna BÎRÛNI KURALI denmektedir.


Newton ve Fransız Piscard yaptıkları hesaplama sonucu ekvatoru 25.000 mil olarak bulmuşlardır. Halbuki bu ölçüyü Bîrûnî, onlardan tam 700 yıl önce Pakistan’da bulmuştu. O çağda Batılılardan ne kadar da ilerideymişiz.


Biruni, hastalıkları tedavi konusunda değerli bir uzmandı. Yunan ve Hint tıbbını incelemiş, Sultan Mes’ud’un gözünü tedavi etmişti. Otların hangisinin hangi derde deva ve şifa olduğunu çok iyi bilirdi. Eczacılıkla doktorluğun sınırlarını çizmiş, ilaçların yan etkilerinden bahsetmiştir.


Daha o çağda Ümit Burnu’nun varlığından söz etmiş, Kuzey Asya ve Kuzey Avrupa’dan geniş bilgiler vermişti. Christof Coloumb’dan beş asır önce Amerika kıtasından, Japonya’nın varlığından ilk defa sözeden O’dur.


Dünyanın yuvarlak ve dönmekte olduğunu, yerçekimin varlığını Newton’dan asırlarca önce ortaya koydu. Henüz çağımızda sözü edilebilen karaların kuzeye doğru kayma fikrini 9.5 asır önce dile getirdi.


Botanikle ilgilendi, geometriyi botaniğe uyguladı. Bitki ve hayvanlarda üreme konularına eğildi. Kuşlarla ilgili çok orjinal tespitler yaptı. Tarihle ilgilendi. Gazneli Mahmud, Sebüktekin ve Harzem’in tarihlerini yazdı. Bîrûnî, ayrıca dinler tarihi konusuna eğildi, ona birçok yenilik getirdi. Çağından dokuz asır sonra ancak ayrı bir ilim haline gelebilen Mukayeseli Dinler Tarihi, kurucusu sayılan Bîrûnî’ye çok şey borçludur.


Biruni, felsefeyle de ilgilendi. Ama felsefenin dumanlı havasında boğulup kalmadı. Meseleleri doğrudan Allah’a dayandırdı. Tabiat olaylarından sözederken, onlardaki hikmetin sahibini gösterdi. Eşyaya ve cisimlere takılıp kalmadı.


Biruni, Cebir, Geometri ve Cografya konularında bile o konuyla ilgili bir âyet zikretmiş, âyette bahsi geçen konunun yorumlarını yapmış, ilimle dini birleştirmiş, fennî ilimlerle ilahî bilgilere daha iyi nüfuz edileceğini söylemiş, ilim öğrenmekten kastın hakkı ve hakikatı bulmak olduğunu dile getirmiş ve “Anlattıklarım arasında gerçek dışı olanlar varsa Allah’a tövbe ederim. Razı olacağı şeylere sarılmak hususunda Allah’tan yardım dilerim. Bâtıl şeylerden korunmak için de Allah’tan hidayet isterim. İyilik O’nun elindedir!” demiştir.


Eserleri halen Batı bilim dünyasında kaynak eser olarak kullanılmaktadır. Türk Tarih Kurumu 68. sayısını Bîrûnî’ye Armağan adıyla bilginimize tahsis etti. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Bîrûnî’yi anmak için sempozyumlar, kongreler düzenlendi, pullar bastırıldı. UNESCO’nun 25 dilde çıkardığı Conrier Dergisi 1974 Haziran sayısını Bîrûnî’ye ayırdı. Kapak fotoğrafının altına, “1000 yıl önce Orta Asya’da yaşayan evrensel dehâ Bîrûnî; Astronom, Tarihçi, Botanikçi, Eczacılık uzmanı Jeolog, Şair, Mütefekkir, Matematikçi, Coğrafyacı ve Hümanist” diye yazılarak tanıtıldı.


Biruni  Eserleri


  Biruni, toplam 180 kadar eser kaleme aldı. En meşhurları şunlardır:


1. EIAsâr’il Bâkiye an’il Kurûni’I Hâliye: (Boş geçen asırlardan kalan eserler.)

2. EI Kanûn’ül Mes’ûdî; En büyük eseridir. Astronomiden coğrafyaya kadar birçok konuda yenilik, keşif ve buluşları içine alır.

3. Kitab’üt Tahkîk Mâli’I Hind: Hind Tarihi, dini, ilmi ve coğrafyası hakkında geniş bilgi verir.

4. Tahdîd’ü Nihâyeti’l Emâkinli Tashîhi Mesâfet’il Mesâkin: Meskenler arasındaki mesafeyi düzeltmek için mekânların sonunu sınırlama. Bu eseriyle Bîrûnî, yepyeni bir ilim dalı olan Jeodezi’nin temelini atmış, ilk harcını koymuştu.

5. Kitabü’I Cemâhirfî Ma’rifeti Cevâhir: Cevherlerin bilinmesine dair kitap.

6. Kitabü’t Tefhimfî Evâili Sıbaâti’t Tencim: Yıldızlar İlmine Giriş.

7: Kitâbü’s Saydelefî Tıp: Eczacılık Kitabı. İlaçların, şifalı otların adlarını altı dildeki karşılıklarıyla yazmış.



Biruni